Languages فارسی فارسى درى English اردو Azəri Bahasa Indonesia پښتو français ไทย Türkçe Hausa Kurdî Kiswahili Deutsche РУС Fulfulde Mandingue
Scroll down
Aile

İslam Dininin Kadının Çalışmasına Bakışı

2016/02/02

İslam Dininin Kadının Çalışmasına Bakışı

                       İslam Dininin Kadının Çalışmasına Bakışı

Acaba İslam çalışmayı ve ticari faaliyetlerde bulunmayı yalnızca erkekler için mi uygun bulmaktadır ve kadını tümüyle bu sahanın dışında mı tutmuştur. Sorusunun cevabı günümüz dünyasında doğru ve gerçek verilere dayanarak verilmesi gereken bir zorunluluktur. Sorunun net ve kısa cevabı; hayır, İslam dini kadının çalışmasına olumsuz bakmamaktadır olur. Çünkü İslam dininde böyle bir engellemeye delilimiz olmadığı gibi bunun aksine delillerimiz bulunmaktadır. Aşağıda yapacağımız ayrıntılı açıklamada gerekli delilleri zikir ederek konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışacağız.

Daha önce neden böyle bir hassasiyetin gündem olduğunu konusunda kısaca şuna değinmek isterim. Nasıl bir erkeğin öncelikli görevleri arasında eşi ve çocuklarının geçimini sağlamak bulunmaktaysa kadınında öncelikli görevleri arasında çocuğuna annelik yapmak ve kocasına eşlik görevini yerine getirmek bulunmaktadır. Kadın, sahip olduğu cemali sıfatlar, letafetler ve annelik içgüdüsü sayesinde çocuğunun eğitiminde ve ahlakında en etkili rolü üstlenebilecek ve üstlenmesi gereken insandır. Böylesi ulvi ve toplumsal görevi aksatmak pahasına, temin etmekle mesul olmadığı geçim ihtiyaçları için iş sektörüne eğilim göstermesine İslam dininin sıcak baktığını iddia etmek doğru olmaz. Eğer böylesi bir durum söz konusu değilse konu açıktır. İslam dininin belirlediği şer’i ölçüler altında kesinlikle bu alanda bir faaliyet göstermede kadın ile erkek arasında bir ayrıcalık söz konusu değildir. Maalesef bazı toplumların kültürel önyargılarını İslam dinine nispet vermek ve bunların muhakkak olması için İslam dininin alet edilmesi pervasızlığı hem İslam karşıtları hem de din kabuğuna bürünmüş çıkarcılar tarafından göze alınmıştır. Siz değerli okuyuculardan ricam konuyu reklam panolarından değil de deliller ışığında incelemeniz ve tahlil etmeniz olacaktır.

Kadının mülkiyet hakkı Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var.”[1] Yani nasıl erkekler, kazandıklarının sahibi ise kadınlarda elde ettikleri malın sahibidirler. Bundan kadınların mülkiyet hakkının olduğu anlaşılmaktadır. Zira ayet-i kerimede kazanç yani gelir elde etmenin helal olduğu farz edilmiş, sonra bu kazanca malik olma konusunda görüş belirtilmiştir. Geçen yüzyıla kadar batının bazı kanunlarında kadına böyle bir hak vermediği mülk sahibi olmalarına izin vermediği göz önünde bulundurulursa hangi toplumun gerici zihniyete sahip olduğu konuşanda açıklayıcı bir anlayışa kavuşulmuş olur.[2]  

Kadınların ekonomik faaliyetlere teşviki İslam, ekonomik faaliyetlere cevaz vermenin yanı sıra, kadını da, erkeği de kazanç elde etmeye, ekonomik alanda faal olmaya davet ve teşvik etmektedir. Kuran’ı Kerim’de Allah’ın lütuf ve ihsanının aranması, onların istenmesi hakkında ayetler vardır. Müslümanlar ekonomik sahalarda faaliyet göstermeye teşvik edilmiş ve yönlendirmiştir. [3] Yine bazı ayetlerde insanları yeryüzünü imar etmeye emretmesi bu teşviklerin örneklerindendir.[4]

Zikredilen ayeti kerimelerin hiç birinde erkekler özellikle muhatap alınmamış hitap bütün Müslümanlara ve insanlaradır. Ayette insan, kazanç sağlamanın yollarından biri olan Allah’ın lütuf ve ihsanını aramaya davet edilmektedir. Kuşkusuz mal kazanmanın en önemli yollarından biri çalışmaktır. Eğer kadınlar ve erkekler ekonomik faaliyetlerde bulunmaya teşvik edilmişlerse ve çalışmak bu faaliyet yollarından biriyse ki kesinlikle öyledir. Öyleyse rahatlıkla kadının çalışmasının şer’i hükümlerin riayetiyle caiz olduğunu söyleyebiliriz.

Şimdi konu açılığa kavuştuğuna göre konunun ayrıntılarına ve detaylarına inelim;

Evet, İslam dini erkek ve kadınları ticari faaliyetlerde bulunmaya davet ve teşvik etmektedir. Ama insanı sınırsızlık ve kuralsızlık yumağı ile birlikteliğe değil toplumsal bir düzene davet etmiştir. Belirli kanun ve düzenler içinde hareket etmesine ve ticari çalışmalarının insanın diğer boyutlarına zarar vermemesine önem göstermektedir. Örneğin bu çalışmaların toplumsal adalete zarar vermemesini istemiş ve faizi yasaklamıştır. Toplumun ahlak düzeninin bozulmaması için kadın ve erkeğe namahrem olmaları durumunda belirli davranış kuralları belirlemiştir.

Bu sınırlamalarda kadınla erkek arasında hiçbir fark yoktur. Faiz haram ise veya ticaret caiz ise bunlar her ikisi içinde geçerlidir. Ama kadın ve erkeğin sahip olduğu özellikler göz önüne alındığında her ne kadar genel hükümlerde ortak olsalar da detaylarda farklılıklar söz konusudur. Örneğin iffet her ikisi içinde vaciptir, ancak kadında iffetin göstergesi hicaplı olmakken erkekte namahreme bakmamaktır. Ahlaki hükümlerde de durum aynı şekildedir; yani eşinin dışında başkasına onu arzulayarak (şehvetle) bakmak hem kadına, hem de erkeğe haramdır. Gerçekte bu hüküm farklılıkları sahip oldukları doğal farklıklardan kaynaklanır.

Aile kavramının önemi

Aile, kadın ve erkeğin gerçek anlamda ruhsal huzur ve güven bulacakları sıcak bir ortamdır. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: “Uzlaşıp geçinesiniz diye kendi cinsinizden size eşler yaratması ve aranıza da sevgi ve merhamet ihsan etmesi Onun delillerindendir.”[5]

İnsan evlendiği zaman eşinin onun üzerinde sahip olacağı bazı haklarını isteyerek kabullenmiş demektir. Bu evlilik sonrası Karı-kocanın birbirlerine karşı hak ve vazifeleri meydana gelir. Bu hak ve görevler sosyal bir birliktelik olan evliliğin sürmesi ve insanın ihtiyaç duyduğu dünyevi ve uhrevi kemallere erişmesi temini içindir.

Toplumun en küçük birimi olan aile, toplumun diğer organlarının şekillenmesini sağlayan yapı taşıdır. Böylesi öneme sahip bir kurum ancak ilahi realiteler ışığında insanın bütün boyutlarının göz önünde bulundurulduğu bir düzen ve görev dağılımıyla görevini ifa edebilir.

Sosyal bir birliktelik doğal olarak beraberinde görüş ayrılıkları getirir. Tek çözüm yolu bu sosyal birlikteliği oluşturan bireylerin sahip oldukları özelliklere göre görev dağılımı yapmaktır. Bu ise bir yürütme mekanizmasına ihtiyaç duyulması demektir.

Yukarıda anlatılanlardan dolayı Allah Teâlâ erkekleri ailenin idarecisi yapmıştır: “Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden eşlerine(dolayısıyla Allah'a), itaat edenler ve Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır”[6]

Ayet-i Kerime’de erkeklerin aile içinde kadınlara olan üstünlüğü, rabbani hikmete dayanılarak ilahi bir hüküm olarak belirtilmiş ve ailenin geçimini sağlamak görevinin kime bırakıldığı beyan edilmiştir; yani erkekler ailenin yöneticisi iseler eğer, onu idare etme gibi ağır bir sorumlulukları da vardır. Yöneticilik doğal olarak beraberinde itaati getirir. Ama burada erkeğe verilen hak ilahi itaati doğurmak içindir. Kişisel bir yön yoktur aksi takdirde şirke dönüşür. Ayet, salih kadınları eşlerinin sırlarını saklayan, onlara itaat eden kimseler olarak tanıtmaktadır.

Allame Tabatabai bu ayet-i kerime hakkında şöyle buyuruyor: “Erkeğin karısına karşı olan idareciliği, kadının kendi iradesine ve sahip olduğu şeylere yetkisinin olmayacağı, bireysel ve toplumsal haklarını korumada, savunmada ve onlara ulaşmada diğer şartlara riayet edildiği takdirde yalnız başına hareket etmeyeceği anlamına gelmez. Bunun manası şudur: Kadın cinsel istek ve karı-koca ilişkilerine ait her şeyde kocasına itaat etmeli, ona ihanet etmemeli, iffetini korumalı, mal ve evlilik yaşamına ait olan şeylere karşı emin ve dürüst olmalı ve onlardan kötü şekilde istifade etmemelidir.”[7]

Nebevi sünnet, İslam açısından kadınların bireysel ve toplumsal hiçbir hakkından mahrum olmadığı, ekonomik, kültürel vb. gibi çeşitli toplumsal faaliyetlerde bulunabileceklerinin en açık delilidir. Nitekim Allamede bunu kendi görüşüne delil olarak getirmiştir.

Erkeğin karısına karşı olan idareciliği, kadının kendi iradesini ve sahip olduğu şeyleri kullanmayacağı manasına gelmez. Aynı kadın bireysel ya da toplumsal haklarını korumada, savunmada ve onlara ulaşmada diğer şartlar göz önüne alınarak müstakil hareket etmeyeceği anlamına da gelmez.

Öyleyse erkeğin aile reisi olması onun kişisel bir üstünlüğe sahip olduğuna delil değildir. Aksine erkek, ailesine karşı vazifelerini yerine getirmek ve ailevi menfaat ve değerlerin korunmasından sorumludur. Zira bu kendilerinin elde ettiği bir üstünlük değildir. İdarecilik hakkını Allah ona vermiştir. İkinci olarak ise Nafakanın erkeklere vacip olması bu bir sorumluluktur bir üstünlük değil doğal olarak hak doğurur. Ailenin ekonomik sorunları ve masrafları karşısında kadının hiç bir sorumluluğu yoktur. Yalnızca ahlaki yönden bu işe ortak olması güzel davranıştır. Ama burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta şimdi birisi çıkıp iyi ben kendim nafakamı temin ederim o da bana karışmasın deme hakkı yoktur. Zira sadece bu sebepten dolayı bu görev erkeğe bırakılmamıştır. Bu ilahi itaat silsilesinin şekillenmesi için meydan gelen bir düzendir. Bu zikredilen hikmet bunun dünyevi yansımasıdır.

Sonuç:

Dünyayı ahret menzili olarak gören bir insan dünyevi arzularından ötürü uhrevi geleceğini tehlikeye atmaz. Zamanını ve enerjisini ona insani kemalleri ulaştıracak ve yaratılış hedefine doğru süratle hareket etmesini sağlayan çabalarla ayırır. Bunun yanında yaşadığı topluma karşı Allah Teâlâ’nın ona verdiği yetenek ve kapasitelerden sorumludur. Allah Teâlâ’ya itaat ve ibadetten sonra bir insanın yerine getirebileceği en hayırlı iş diğer insanlara yardımcı olmaktır. İlahi bir düzende toplumun ana hedefi fertlerin ihtiyaçlarına rahatlıkla ulaşmasını sağlayıp insani kemallere erişme ve yaradılış hedeflerine ilerleme imkânı sunmaktır. Bu doğrultuda insanın ister kadın olsun ister erkek öncelikli görevlerini yerine getirmesi ve şer’i ölçüler altında toplumsal alanda faaliyet göstermesinin hiçbir sakıncası yoktur. Ama toplum temel yapı taşı olan aile düzenini ve karı koca ilişkilerini düzensizliğe iterek toplumda boy göstermek bir insanın kendisine ve toplumuna yapabileceği en büyük kötülüktür. Batı dünyası bu realiteleri göz ardı ederek kapitalist düzenin ucuz işçi arzularını temin etmek için kadına sahne vermesi kadını özgürleştirmek değil onu kirletmek ve değersizleştirmektir.

Siz değerli okurlara genel bir tavsiyem olacak böylesi konularda doğru sonuçlara ulaşmak istiyorsanız temel bilgilerden yola çıkarak hareket etmeniz olacaktır. Örneğin tevhit hakkında doğru bilgi elde etmek isteyen bir insan Allame Tabatabai’nin tabiriyle öncelikle “la ilahe illallah” gibi projektör ayetleri kendisine yol gösterici edinmeli ve kendisine karanlık olan noktaları aydınlatmalıdır. Kadın erkek ilişkilerinde insanın projektör ayeti “Allah katında üstünlük yalnız takvadır.” Ayeti olmalıdır bütün diğer meseleler bu ayetin ışığında kendisine yön bulmalıdır.

Not: Bu yazımız konuya genel ve kısa bir bakış hükmünde olup arzu eden okurlarımıza elimizden gelen bütün çaba ve içtenlikle yardımcı olmayı kendimize insani bir görev bilmekteyiz.

                                Sağlıcakla kalın her neredeyseniz unutmayın yaratan sizinledir.

Mustafa öz 

[1] Nisa,32.

[2] Daha 1950 yıllarına kadar Fransa’nın medeni kanununa göre evli kadınlar henüz mülkiyet hakkına sahip değillerdi. Gerekli kaynaklara internetten rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

[3] İsra,12, 66; Cuma,10; Fatır,12;Cuma,10.

[4] Hud,61.

[5] Rum,21.

[6] Nisa,34.

[7] Elbette Hz. Allame Tabatabai bu ayetten erkeklerin kadınlara göre genel idareciliğinin yönetim ve yargı gibi aile alanından daha geniş bir alanda olduğundan da istifade etmiştir. (el-Mizan, c.4, s.365